30 Aralık 2013 Pazartesi

Kur'an'da, Göğün ve Yerin Yaratılışıyla İlgili Ayetlerdeki Uyumsuzluklar, "Hafta" Sistemini Askıda Bırakan Yanlış Sonuçlar Doğur

Kur'an'ın Fussilet Suresi'nde Tanrı'nın, yeryüzünü, dağları ve gıdaları yarattığına dair şu yazılı:

"(Ey Muhammed!) De ki 'Gerçekten siz, yeri iki günde yarata­nı inkar edip O'na ortaklar mı koşuyorsunuz? O, alemlerin Rabbidir. O, yeryüzüne sabit dağlar yerleştirdi. Orada bereket­ler yarattı ve orada tam dört günde isteyenler için fark gözet­meden gıdalar takdir etti..." (K. 41, Fussilet Suresi, ayet 910.)

Görülüyor ki Tanrı, dünyayı iki gün gibi kısa bir sürede yaratıp üzerine dağlar döşediğini, gıdaları da dört günde yarattığını söyle­yerek azametini belli etmekte ve böylece putperestleri etkileyeceği­ni düşünmektedir. Hatta gücünü biraz daha abartarak, iki gün için­de yedi gök yarattığını ekleyerek şöyle der:

"Sonra duman halinde olan göğe yöneldi, ona ve yerküreye: 'is­teyerek veya istemeyerek, gelin!' dedi. ikisi de 'isteyerek' geldiler. Böylece onları, iki günde yedi gök olarak yarattı ve her göğe gö­revini vahyetti. Ve biz, yakın semayı kandillerle donattık, bozul­maktan da koruduk..." (K. 41, Fussilet Suresi, ayet 12.)

Dikkat edileceği gibi Tanrı "Arz'ı" (yeryüzünü) iki günde yarat­tığını söylemekte. Oysa "gün" denen şey, ancak yerkürenin var olması halinde söz konusu olabilecek bir şeydir; çünkü "gün", yerkü­renin kendi etrafında dönmesi, ile oluşur. Yani yerküre olmadan, "gün" öğesinden söz edilemez. Başka bir deyimle yerküre yaratılır­ken ortada henüz gün diye bir şey yoktur; "gün" yerkürenin yaratı­lışından sonra söz konusu olan bir şeydir. Şu durumda yer kürenin iki günde yaratıldığını bildiren Kur'an'ın yukarıdaki hükmünde bir yanlışlık var demektir. Bu yanlışlığı "yanlış" değilmiş gibi göster­mek hususunda Kur'an yorumcularının başvurdukları çocuksu aç­ıklamalar ibretle okunmaya değer. Bu yorumculardan birinin açık­lamasına göre yukarıdaki ayette:

"Arz'ın kaç günde yaratıldığı söylenmiş olmayarak, yaratıl­dıktan sonra iki gün içinde bulunması hali anlatılmış olur ki bu da bir seneyi ikiye bölen iki gün dönümü nevbetidir."1

Gelin de bu satırlardan bir şey anlayın!

Öte yandan Muhammed'in daha Medine'ye hicret etmeden önce, yani Mekke'deyken Kur'an'a koyduğu bu ayetlerden anlaşılan o ki Tanrı, Arapları puta tapmaktan vazgeçirebilmek için bütün azametiyle onları korkutmaya, şaşkın kılmaya çalışmaktadır; bu nedenle gökleri ve yeri iki günde yarattığını anlatmaktadır. Zira iki günde gökleri ve yeri yaratmak ve sonra onlara "Gelin" diye emrederek görevler vermek ve semayı kandillerle donatmak, elbetteki azamet­li bir Tanrı'nın işi olması gerekir. Pek güzel ama, "acaba Tanrı, Arapları, putlarından uzaklaştırmak için faydasız yere bu şekilde konuşacak yerde (çünkü bu sözlere rağmen Araplar, putlarından vazgeçmemişlerdir), onların gönüllerini açıp doğrudan doğruya iman sahibi yapmış olsa, daha etkili bir sonuç almış olmaz mıydı?" diye sormak gerek. Çünkü Muhammed'in söylemesine göre Tanrı, insanları "kafir" ya da "Müslüman" yapanın kendisi olduğunu bil­dirmiştir (örneğin bkz. En'am Suresi, ayet 125). İnsanların gönlünü açıp onları kolaylıkla Müslüman yapmak olanağına sahip bir Tanrı

l Bu açıklamalardan bir örnek olarak bkz. Elmalılı H. Yazır, age, c.V, s.41884189.

neden kalkıp yukarıdaki şekilde azamet satsın ve satarken de yan­lışlıklar yapsın? Yoksa evvelce söylediklerini unutmuş mudur, ya da bu sözlerin etkisiz kaldığını görmüş müdür ki şimdi azametini bu şekilde ortaya vurmaktadır!

Fakat her ne olursa olsun, bu vesileyle belirtilmesi gereken di­ğer bir şey var ki, o da şu: Yukarıda değindiğimiz Fussilet Sure­si'nin ayetleriyle, gökleri ve yeri iki günde yarattığını söyleyen Tan­rı, başka vahiylerle bu işi altı günde yapmış olduğunu söylemiştir. Örneğin A'raf Suresi'nde şöyle yazılı:
"Sizin Tanrı'nı z o Tanrı'dır ki gökleri ve yeri altı günde yarat­mıştır." (A'raf Suresi, ayet 54. Buna benzer olmak üzere bkz. Kaf Suresi, ayet 38; Yunus Suresi, ayet 3; Hud Suresi, ayet 7; Hadid Suresi, ayet 4; Furkan Suresi, ayet 59.)

Görülüyor ki, Kur'an'daki bu çelişmeli ayetlere göre Tanrı, gökleri ve yeri iki günde mi yoksa altı günde mi yarattığını kesin olarak pek hatırlamaz gibi bir durumdadır. Söylemeye gerek yok­tur ki yandan Tanrı değil fakat her konuda olduğu gibi bu konuda da Tanrı'yı, kendi ağzıyla konuşmuş gibi gösteren Muhammed'dir (ya da Kur'an'ı derleyenlerdir). Yanılgıya düşen de hiç kuşkusuz odur (ya da onlardır). Bu yüzdendir ki "hafta" sistemini de izahsız bırakmışa benzer. Bakınız nasıl:

Göklerin ve yerin iki günde yaratıldığı hususu ile ilgili olarak Muhammed'in Kur'an'a koyduğu ayetler (örneğin Fussilet Sure­si'nin 9. ve 1112. ayetleri) Mekke dönemine rastlar. O tarihlerde he­nüz Yahudilerden ve Hıristiyanlardan Tevrat ve İncil konusunda fazla bir şey öğrenemediği için, yerin ve göklerin Tanrı tarafından iki günde yaratıldığını söylemek işine gelmiştir. Çünkü böylesine güç olan bir işin, "iki gün" gibi kısa bir sürede tamamlanmış olma­sını, Tanrı'm sınırsız kudretine kanıt kılıp Arapları etkilemek iste­miştir. Oysa ki Yahudilerle ve Hıristiyanlarla olan ilişkilerinin gelişmesi sonunda onlardan evrenin yaratılışı hakkında yeni şeyler öğrenince iş değişmiştir. Örneğin Tevrat'ın, Tekvin kitabında, Tan­rı'nın bu işi altı günde başardığı ve yedinci gün dinlendiği ve bu ye­dinci günü "mübarek gün" olarak saptadığı yazılıdır:

"Başlangıçta Allah gökleri ve yeri yarattı... Ve (altıncı gün) gökler ve yer ve onların bütün orduları itmam etti (tamamlan­dı). Ve Allah yaptığı işi yedinci günde bitirdi ve yaptığı bütün işten yedinci günde istirahat etti. Ve Allah yedinci günü müba­rek kıldı ve onu takdis etti; çünkü Allah yaratıp yaptığı bütün işten o günde istirahat etti" (bkz. Tevrat/Tekvin, Bap 1: 131 ve Bap 2: 16).

Bundan dolayıdır ki Yahudiler ve Hıristiyanlar haftayı "altı çalış­ma günü" ve "bir dinlenme günü" olmak üzere yedi gün şeklinde ayar­lamışlardır. Ve işte Muhammed, Yahudilerle olan ilişkisini artırıp da Tevrat'ı iyi bilenlerden bilgiler sağlayınca, yeryüzünün iki günde yara­tıldığına dair Fussilet Suresi'ne koyduğu yukarıdaki ayetleri göz ardı edip, göklerin ve yerin yaratılışının altı gün içerisinde olduğuna da­ir ayetler koymuştur (bkz. A'raf Suresi, ayet 54; Kaf Suresi, ayet 38; Yunus Suresi, ayet 3; Hud Suresi, ayet 7; Hadid Suresi, ayet 4 ve Fur­kan Suresi, ayet 59). Fakat Yahudilerden farklı görünmek ve hatta on­ları yanılgı içinde kılmak için Tanrı'nın yedinci gün dinlendiğine dair olan hükümlere yer vermemiştir. Muhtemelen Tanrı'nın dinlenmeye ihtiyacı olmadığı kanısını yaratmak ve Yahudilerin Tanrı'yı küçümsedikleri kanısını yaratmak istemiştir. Nitekim Kur'an'ın Kaf Suresi'ne koyduğu bir ayetle Tanrı'nın gökleri ve yeri altı günde yarattıktan son­ra dinlenmek şöyle dursun ve fakat bütün bu işlere rağmen yorulmadı­ğını (yine Tanrı ağzıyla) şu şekilde anlatmıştır:

"Andolsun ki gökleri ve yeri ve ikisinin arasında bulunanları altı günde yarattık ve Biz yorgunluk da duymadık" (K. 50, Kaf Suresi, ayet 38).

Yorgunluk duymayan bir Tanrı'nın dinlenmeye gerek duymaya­cağı evleviyettir! Ne var ki Yahudileri yanılgı içerisinde bırakmak için Tanrı'yı bu şekilde konuşur gösterirken, bu kez hafta sistemini izahsız kılmıştır. Başka bir deyimle yedi günden oluşan haftayı, Tanrı'nın altı günlük çalışmasıyla açıklamaya çalışırken, yedinci günü nereye sığdırdığını bildirmemiştir.

Fakat iş bununla da bitmiş değil: Zira Kur'an'a, Tanrı katında bir tek "gün"ün insan saymasına (yani "beşeri ölçülere") göre, "bin yıl" demek olduğuna dair koyduğu bir ayet vardır ki, Tanrı'yı, çelişkiler içinde bocalar duruma düşürmeye yeterlidir. Gerçekten de Hac Su­resi'nde şöyle yazılı:

"Rabbinin katında bir gün, saydıklarınızdan bin yıl gibidir." (K. 22, Hacc Suresi, ayet 47.)

Şu duruma göre eğer bir gün "bin yıl" ise, iki gün, iki bin yıl ve altı gün de altı bin yıl ediyor demektir ki, bu durumda Tanrı, gökle­ri ve yeri, iki günde mi, altı günde mi, iki bin yılda mı yoksa altı bin yılda mı yarattığını bilemez bir durumdadır! Oysa ki akılcı ve de­neyci ilim, göklerin ve yerin oluşumunun yüz milyonlarca yıllık bir gelişim işi olduğunu ortaya vurmuştur.

Yaratılış konusunda Kur'an'da geçen "iki gün" ve "altı gün" çe­lişmesini gidermek amacıyla ünlü Kur'an bilginleri, pek çeşitli kan­dırma yollarına başvururlar. Örneğin Süyuti, iki gün sorununu "haf­tanın ilk iki günü" olarak açıklamaya çalışır. Bazı yorumcular:

"Zaman izafidir... Bizim hesaplarımıza göre bin yıl olan za­man parçası, Allah katında bir gün kadar kısadır"

şeklinde ahkam yürütürler. Ne var ki bilimsellikten uzak bu tür gö­rüşler, Kur'an'daki yanlışları örtbas etmeye yeterli değildir; sadece aklı işlemez duruma sokmaya yeterlidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder