Kur'an'da yer alan yanlışlardan biri de Acem asıllı Haman ile Yahudi asıllı Karun'un Mısır Firavunlarından birinin vezirleri olarak gösterilmeleriyle ilgilidir. Eğer Kur'an ayetlerini Tanrı'dan inmiş olarak benimseyecek olursak, bu takdirde Tanrı'nın tarihi olaylar konusunda oldukça kıt bilgilere sahip olduğunu ve vahylerini yollarken büyük hatalara saplandığını kabul etmemiz gerekir ki, Tanrı fikrine ters düşer! Söylemeye gerek yoktur ki hataya düşen Tanrı değil, fakat Tanrı'yı o şekilde gösteren ve dolayısıyla yanlışlıklara sebep olan Muhammed'dir. Şöyle ki:
Kur'an'ın çeşitli surelerinde Mısır Firavunu'nun önemli adamlarından Haman adında birinden söz edilir (Kasas Suresi, ayet 56; Ankebut Suresi, ayet 39; Mü'min Suresi, ayet 2324; 3637). Ancak
* Kasas Suresi, ayet 56: Ankebut Suresi, ayet 39; Mü'min Suresi, ayet 2324; 3637.
sözü edilen hu Firavun'un hangi Firavun olduğu ve ne zaman yaşadığı belli edilmemiştir. Fakat her ne olursa olsun, tarihi verilere göre bilimsel gerçek şu ki, Mısır Firavunlarından hiçbirinin "Haman" adında bir adamı ya da bu adı taşıyan bir veziri olmamıştır. Dinsel ve tarihsel kaynakların bildirmesine göre Haman, Mısır Firavunu'nun değil fakat İran hükümdarlarından birinin (Ahaşveroş'un) veziridir ve Muhammed muhtemelen kendisine verilen yanlış bilgilere kapılarak Kur'an'a Haman'ın Mısır hükümdarının (Firavun'un) adamı olduğuna dair ayetler koymuştur. Bunun böyle olduğunu birazdan göreceğiz. Fakat önce Kur'an'ın Haman'la ilgili hükümlerine göz atalım:
Kur'an'ın 28. sırasındaki Kasas Suresi'nin 3. ayetinde Tanrı'nın Musa ile Firavun'un haberlerinden bir kısmını Muhammed'e anlatmak istediği bildiriliyor: Bunu izleyen ayetlerde Firavun'un Mısır topraklarında yaşayan İsrailoğullarına kötü davrandığı, onların erkek çocuklarını öldürttüğü ve Tanrı'nın İsrailoğullarına iyilikte bulunmak istediği, Musa'nın anasına oğlunu emzirmesi için vahyettiği ve korku duyacak olursa onu nehre bırakmasını söylediği, Musa'nın Firavun'un karısı tarafından kurtarılıp yetiştirildiği anlatılırken:
"... (Şüphe yok ki) Firavun ile (veziri) Haman ve askerleri suçlu idiler..."
deniyor ve Tanrı'nın:
"...Biz memlekette güçsüz sayılanlara (İsrailoğullarına) iyilikle bulunmak ve... Firavun (ve) Haman ve her ikisinin askerlerine çekinmekte oldukları şeyleri göstermek istiyorduk"
dediği ekleniyor (Kasas Suresi, ayet 38). Ayrıca Firavun'un kendi adamlarına ve bu arada Haman'a şöyle emrettiği belirtiliyor:
"... Ey ileri gelenler! Sizin benden başka bir tanrınız olduğunu bilmiyorum. Ey Haman! Benim için toprak üzerine bir ateş yak! Tuğla hazırlayıp bana bir kule yap! Çıkar; belki Musa'nın Tann'sını görürüm. Doğrusu, onu yalancılardan sanıyorum" (Kasas Suresi, ayet 38).
Yine bu doğrultuda olmak üzere Mü'min Suresi'nde Haman'ın Karun ile birlikte Firavuna tavsiyede bulunarak, Musa'nın ve ona iman edenlerin oğullarının öldürülmelerini istemiş olduğuna dair şu var:
"Andolsun ki biz Musa'yı mucizelerimiz ve apaçık bir hüccetle, Firavun, Haman ve Karun'a gönderdik. Onlar: Bu, çok yalancı bir sihirbazdır! dediler. İşte o (Musa), tarafımızdan kendilerine hakkı getirince: Onunla beraber iman edenlerin oğullarını öldürün, kadınları sağ bırakın! dediler. Ama kafirlerin tuzağı elbette boşa çıkar" (K. 40, Mü'min Suresi, ayet 2325).
Ayetin yorumuna göre Haman, Firavun'un divanında Kanın ile birlikte görevlidir, daha doğrusu Firavun'un başveziri olarak iş görmektedir. Musa'nın doğacağını öğrendiği için Firavun'a Mısır'daki bütün erkek çocukların öldürülmelerini tavsiye etmiştir. Musa'nın "apaçık bir hüccet"le ve "mucizelerle" ortaya çıktığını görünce, onu sihirbazlıkla, yalancılıkla suçlamıştır. Yine Kur'an'a göre Firavun, Musa'nın Tann'sını görebilmek için Haman'a bir kule yapmasını emretmiştir:
"Firavun: Ey Haman! Bana bir kule yap! Belki yollara, göklerin yollarına erişirim de, Musa'nın Tann'sını görürüm! Doğrusu ben, onu yalancı sanıyorum dedi. Firavun'a kötü işi böylece güzel gösterildi. Ve doğru yoldan alıkonuldu. Firavun'un düzeni elbette boşa gidecekti" (Mü'min Suresi, ayet 3637).
Ankebut Suresi'nde Tanrı'nın Musa'ya düşmanlık yapan Firavun ile Haman hakkında şöyle dediği yazılı:
"Firavun'u ve Haman'ı da yok ettik..." (K. 29, Ankebut Suresi, ayet 39.)
Görülüyor ki bu ayetlerde adı geçen Haman, Mısır'da Firavun'un baş adamı, muhtemelen veziri olarak ve Musa ile aynı dönemde yaşamış şekilde gösterilmiştir. Oysa ki, kaynaklara göre Haman, ne Mısır'da bulunmuştur, ne Mısır Firavunu'nun, veziri olmuştur ve ne de Musa'nın yaşadığı dönemlerde yaşamıştır. Aksine Musa'dan birçok yüzyıl sonra yaşadığı kabul edilen Acem krallarından Ahaşveros'un başvezirliğini yapmıştır. Yahudilerin Tevrat'ında (Ahdi Atik'in Ester adlı kitabında) anlatılan budur. Ne var ki Tevrat'ız, anlatılanlar Kur'an'da yanlış olarak yansıtılmıştır. Yanlışlığın nedeni Haman ile ilgili olarak Tevrat'la anlatılan hikayenin Musa ile ilgili hikayelere benzer olmasıdır. Bu hikayeler Muhammed'e, muhtemelen Yahudiler tarafından ya da Tevrat hakkında bilgisi olduğunu söyleyenler tarafından nakledilmiştir; fakat dediğimiz gibi o bunları, Tevrat'la yer alan benzeri hikayelerle karıştırmıştır.
Gerçekten de Tevrat'ın (Ahdi Atik) Ester adlı kitabında Haman, Yahudi düşmanı olarak bilinen bir kimsedir ki, İran krallarından Ahaşveroş'a vezirlik yapmıştır. Hikayeye göre İran Kralı Ahaşveroş, kendisine yakın bildiği Hammedata'nm oğlu Haman'ı küçük yaşlardan itibaren büyütmüş ve sonra onu kendisine başvezir tayin etmiştir. Ettikten sonra da ülkesindeki bütün kullarına, Haman'ın önünde eğilip yere kapanmalarını emretmiştir. Acak ne var ki Mordekay adında bir Yahudi bu emre riayet etmez ve Haman'ın önünde yerlere kapanmaz. Kapanmadığı için Haman öfkelenir, hiddetinden küplere biner. Bu öfkeyle krala giderek ülkede bulunan bütün Yahudilerin yok edilmelerini ister. Kral da onun isteği veçhile hareket eder ve ülkesindeki bütün Yahudilerin (çocuklar, kadınlar, ihtiyarlar dahil olmak üzere) öldürülmelerini emreder. Haber, kralın karısı Ester'in kulağına gittiğinde Ester bin bir entrikaya başvurarak bu emrin uygulanmasını önler; en sonunda da Haman'ı kralın gözünden düşürtür ve astırtır (Ahdi Atik'in Ester adlı kitabının 27 Baplarına bkz). Ester'in bu şekilde hareket etmesinin ve kraliyet sınırlan içinde yaşayan Yahudileri ve dolayısıyla Mordeka'yı ölümden kurtarmasının nedeni, kendisinin de aslında Yahudi olmasından ve vaktiyle Mordekay tarafından yetiştirilmiş bulunmasındandır. Gerçekten de Ahdi Atik'le anlatılanlara göre Mordekay, vaktiyle amcasının yetim kızı olan Ester'i yanına almış ve yetiştirmiştir. Daha sonra Mordekay, Yeruşalim'den (Kudüs) sürülmüş ve Ester de onunla birlikte İran Kralı Ahaşve
roş'un sarayına götürülmüştür; götürülürken Mordekay Estere Yahudi kavminden olduğunu bildirmeyip gizli tutmasını tembih etmiştir. Ahaşveroş, güzel bir kadın olan Ester'i gördüğü an hoşlanmış, onu bütün kadınlardan fazla severek kraliçe yapmıştır. Günlerden bir gün Mordekay, kral sarayının kapısında oturmaktayken eşik bekçilerinin kendi aralarında gizlice konuşmakta olduklarını fark eder. Kulak kabartıp dinlediğinde onların krala karşı bir darbe hazırladıklarını anlar ve durumu Ester'e bildirir. Ester de kralı durumdan haberdar ederek suikast eylemini önlemiş olur. Bu davranışı nedeniyle kralın sevgi ve güvenine bir kat daha sahip olur. İşte bu güven ve sevgiye sahip olduğu içindir ki yukarıdaki şekilde kral üzerinde etkide bulunmuş ve Yahudilerin, bu arada Mordeka'nın öldürülmeleri hususunda Haman'ın girişimlerine engel olabilmiştir.
Hemen ekleyelim ki bu olay, Musa ile ilgili olarak Tevrat'ın Çıkış adlı kitabında anlatılan bir başka olaya çok benzer. Şu bakımdan ki Musa da Yahudi kavmindendir. Mısır Hükümdarı Firavun, Yahudilerin öldürülmelerini emrettiği zaman Musa'nın anası, yeni doğan oğlunu bir sepet içerisinde Nil Nehri'ne bırakmış ve sepet Firavun'un eşi tarafından sudan alınmış, böylece Musa, Firavun'un sarayına yerleştirilmiştir.
Dikkat edilecek olursa Tevrat'ın Ester başlıklı kitabında sözü edilen olaylarla (örneğin İran Kralı Ahaşveroş'un, başvezir Haman'ın tavsiyesi üzerine Yahudilerin öldürülmelerine karar vermesi olayı) Tevrat'ın Çıkış kitabında sözü edilen Firavun/Musa olayları (örneğin Firavun'un vezirlerinin Yahudilerin öldürülmeleri hususundaki girişimleri) arasında benzerlikler vardır. Bu benzerlik Tevrat'ı (Ahdi Atik) yazan Yahudi din adamlarının kasıtlı uydurmalarından doğmuştur. Zira kitabın çeşitli bölümlerini hazırlayan çeşitli yazarlar, her devir itibariyle Yahudi halklarını Yahudi düşmanlığından koruyor görünürlerken, bir de Yahudi danışmanlarını ya da elemanlarını yabancı krallara akıl vermiş gibi göstermek istemişler ve böylece bu kitabı aynı temanın farklı işlenişleri şekline sokmuşlar
dır. Örneğin yukarıdaki olaylarda, nasıl ki güya İran Kralı Ahaşveroş'un veziri Haman Yahudilerin öldürülmelerini istemişse, Firavun'un yardımcıları da çoluk çocuk, kadın erkek bütün Yahudilerin öldürülmelerini istemiş olmaktadırlar. Ancak bu iki farazi olay arasında yüzlerce yıl geçmiştir.
Ve işte Muhammed, Yahudilerden naklen gelen yukarıdaki iki hikaye ile ilgili olayları birbiriyle karıştırmış ve Haman'ı yanlış olarak Firavun'un adamı (muhtemelen veziri)ymiş gibi göstermiştir. (Ya da muhtemelen Kur'an'ı derleyenler böyle yapmışlardır!)
Benzeri bir yanlışlık Karun'la, ilgili ayetler bakımından da söz konusudur; hem de daha açık şekilde! Gerçekten de Kur'an'da Karun, hem bir yandan Firavun'un veziri gibi gösterilmiştir ve hem de diğer yandan Musa'nın toplumundan olan ve fakat zenginliğiyle şımardığı için kendi toplumu tarafından dışlanan ve sonunda Tanrı tarafında yerin dibine batırılan bir kimse olarak tanıtılmıştır. Başka bir deyimle Kur'an'daki Karun ile ilgili ayetler, birbiriyle çelişir bir yanlışlığın kanıtıdırlar. Bakınız nasıl?
Biraz yukarıda değindiğimiz gibi Kur'an'ın Mü'min Suresi'nde Karun'un tıpkı Haman gibi Firavun'un adamlarından olduğu bildiriliyor. Tıpkı Haman gibi o da Musa'nın doğacağını haber aldığı için, onun ve ona iman edenlerin (İsrailoğullarının) öldürülmelerini istemiştir. Gerçekten de ayetler şöyle:
"Andolsun ki biz, Musa'yı mucizelerimiz ve apaçık hüccetle Firavun, Haman ve Karun'a gönderdik. Onlar: Bu çok yalancı bir sihirbazdır. .. Onu ve onunla beraber iman edenleri öldürün, ama kadınları sağ bırakın dediler... (Bunun üzerine) Firavun: Bırakın beni... Musa'yı öldüreyim ... Çünkü ben onun, dininizi değiştireceğinden yahut yeryüzünde fesat çıkaracağından korkuyorum (dedi)..." (K. 40, Mü'min Suresi, ayet 2326.)
Dikkat edileceği gibi Tanrı Musa'yı mucizelerle donatmış olarak Firavun'a, Haman'a ve Karun'a gönderiyor ve onlar hep birlikte Musa'nın yalancı bir sihirbaz olduğunu, öldürülmesi gerektiğini söylüyorlar. Firavun da Haman ile Karun'a hitaben: "Ben Musa'nın dininizi değiştireceğinden ve fesat çıkaracağından korkuyorum, bırakın beni de onu öldüreyim" şeklinde konuşuyor! Bütün bunlar gösteriyor ki Haman ile Karun, sanki Firavun'un danışmanları (örneğin vezirleri) imiş gibi iş görmekteler.
Ne var ki Kur'an'ın Kasas başlıklı bir kaşka suresinde sözü edilen Karun, Firavun'un adamı olarak değil fakat Musa'nın toplumundan çok zengin bir kimse olarak tanımlanır. Zenginliğiyle övünen ve kibirlenen bir kimse olduğu için kendi toplumu tarafından uyarılmış ve sonunda Tanrı tarafından yok edilmiştir. Gerçekten de Kur'an'ın Kasas Suresi'nin 76. ayetinde şöyle yazılı:
"Karun, Musa'nın kavminden idi de onlara karşı azgınlık etmişti. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarlarını güçlü kuvvetli bir topluluk güç taşırdı. Kavmi ona şöyle demişti: Şımarma! Bil ki Allah şımarıkları sevmez. Allah'ın sana verdiğinden (O'nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu iste, ama dünyadan da nasibini unutma. Allah'ın sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama..." (Kasas Suresi, ayet 7677.)
Görülüyor ki burada ne Firavun'dan, ne Haman'dan, ne Karun'un Haman ile birlikte oluşundan ve ne de Musa'nın doğduğu haberini alıp onun öldürülmesini Firavun'a tavsiye etmiş olmasından söz edilmekte! Karun burada, sadece zenginliğiyle kibirlenen ve bu yüzden kendi toplumunun azarlamasına muhatap kılınan bir kimse olarak gösterilmiştir. Halkın bu tepkisi üzerine Karun, kendisine verilen zenginliğin kendi bilgisi nedeniyle uygun görüldüğünü söyler ve bütün ihtişamıyla biraz daha kibirlenir (Kasas Suresi, ayet 78). Onun bu ihtişamını görenlerden birçoğu, dünya hayatına düşkün oldukları için zenginliğe özlem duyduklarını söylerler ve şöyle derler:
"Keşke Karun'a verilenin benzen bizim de olsaydı; doğrusu o çok şanslı!" (Kasas Suresi, ayet 79).
Onların bu şekilde konuşmaları üzerine. Tanrı'nın "ilim" sahibi kıldığı kimseler şöyle derler:
"Yazıklar olsun size! İman edip iyi işler yapanlara göre Allah'ın mükafatı daha üstündür. Ona da ancak sabredenler kavuşabilir" (Kasas Suresi, ayet 80).
Bunu işiten Tanrı. Karun'u ve sarayını yerle bir eder ve Karun hakkında şöyle der:
"... Artık Allah'a karşı kendisine yardım edecek avanesi olmadığı gibi, o, kendini savunup kurtarabilecek kimselerden de değildi" (Kasas Suresi, ayet 81).
Bunun üzerine halk, Karun gibi varlıklı olma özlemine kapıldıkları için pişman olur ve Tanrı'nın kendilerine bol rızık vermemiş olmasından dolayı mutluluk duyduklarını anlatmak üzere:
"... Demek ki Allah rızkı, kullarından dilediğine bol veriyor, dilediğine de az. Şayet Allah bize lütufta bulunmuş olsaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Vay! Demek ki inkarcılar iflah olmazmış! demeye başlarlar" (Kasas Suresi, ayet 82).
Başka bir deyimle şunu düşünürler ki, eğer Tanrı kendilerine bol rızık vermiş olsaydı, kendileri de tıpkı Karun gibi böbürlenecekler ve bu yüzden Tanrı'nın gazabına uğrayacaklardı. Oysa varlıklı olmadıkları için, işte şimdi ahirete gideceklerdir. Bunun böyle olduğu Kur'an'da şöyle bildirilmekte:
"İşte ahiret yurdu! Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu arzulamayan kimselere veririz. (En güzel) akıbet takva sahiplerinindir (Tanrı'dan korkanlarındır)" (Kasas Suresi, ayet 83).
Dikkat edileceği gibi Kur'an'ın Mü'min Suresi'nde, Firavun'un adamı (veziri) olarak ve Musa'nın ve İsrailoğullarının öldürülmelerini ister bir kimse şeklinde gösterilen Karun, bu aynı Kur'an'ın Kasas Suresi'nde bambaşka bir kılıkta, yani Musa'nın toplumuna mensup ve zenginliğiyle şımardığı için Tanrı tarafından cezalandırılan bir kimse olarak tanımlanmakta!
Hemen ekleyelim ki, Karanla ilgili olarak Kasas Suresi'nde yer alan bu hikayeyi Muhammed, toplumdaki ekonomik eşitsizliği Tanrısal irade şeklinde gösterip kolaylıkla sürdürebilmek için Kur'an'a geçirmiştir. Sadece bu örnekle değil fakat rızkın Tanrı tarafından keyfi şekilde dağıtıldığına dair Kur'an'ın çoğu suresine yerleştirdiği ayetlerle söz konusu eşitsizliği "doğal" bir şeymiş gibi tanımlamıştır.
Fakat her ne şekilde olursa olsun Karun konusunda Kur'an'da yer alan hikaye, her iki şekliyle de temelsiz ve yanlış niteliktedir. Pek muhtemeldir ki Muhammed (ya da Kur'an'ı hazırlayanlar), Tevrat'ın Sayılar kitabında yer alan Korah'ı farklı bir şekle sokarak Karun adıyla Kur'an'a almıştır. Oysa hikayenin Tevrat'taki şekli bambaşkadır. Zira Tevrat'ın Sayılar kitabının 16. ve 25. baplarında adı geçen Korah, İsrailoğulları cemaatinden iki yüz elli "bey" ile birlikte Musa ile Harun'a karşı çıkıp:
".. .Niçin Rabbin cumhuru üzerine kendinizi yükseltiyorsunuz?"
diye kafa tutan kişidir. Onlarla çekiştiği için Tanrı Korah'ı diğerle; riyle birlikte yerin dibine geçirir (bkz. Tevrat/Sayılar, Bap 16: 150; Bap 26: 911).
Ve işte bu hikayeyi Muhammed, yukarıda gördüğümüz şekilde değişikliğe sokmuş, fakat sokarken yanlışlıklar yapmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder