"Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar..." (Maide Suresi, ayet 51)
diye yazılıdır. Ayetin bir başka okunuşu şöyle:
"Ey inananlar! Yahudi ve Hıristiyanları yar tutmayın, onlar ancak birbirlerinin yaranıdırlar..."
Bu ayeti koymakla Muhammed, Müslümanları Yahudilerle ve Hıristiyanlarla dost olmaktan, sıkı fıkı ilişki kurmaktan alıkoymak istemiştir. Alıkoyabilmek için Yahudileri ve Hıristiyanları birbirlerinin dostu ve müşterek bir cephede Müslümanların düşmanıymış gi bi göstermiştir. Oysa Yahudilerle Hıristiyanlar, hiçbir zaman birbirlerinin dostu olmuş değillerdir; aksine birbirlerinin düşmanı olmuşlardır. Bu düşmanlık Hıristiyanlığın ortaya çıkışı anından itibaren kendisini göstermiştir. Gerçekten de Hıristiyanların "kutsal" diye bildikleri İncil'de. Yahudilerin İsa'yı öldürdükleri yazılıdır. Bundan dolayıdır ki Hıristiyanlar Yahudilere karşı bitmeyen ve günümüze dek gelen bir düşmanlık beslemişlerdir. Her ne kadar Muhammed, Yahudilerin: "Biz İsa'yı öldürdük" şeklinde konuştuklarını ve fakat İsa'yı öldürmediklerini söyleyerek Kur'an'a. "Allah İsa'yı kendi katına yükseltti" (K. 4, Nisa Suresi, ayet 158) şeklinde ayet koymuşsa da bunu Yahudileri temize çıkarmak için yapmamıştır; sadece Yahudileri aşağılatmak için yapmıştır. Daha doğrusu Yahudilerin İsa'yı öldürmek istediklerini ve fakat Tanrı'nın buna engel olarak Yahudileri lanetlediğini anlatmak için yapmıştır.
Öte yandan Yahudilerle Hıristiyanları birbirlerinin dostu ve fakat Müslümanların düşmanı olarak tanımlamakla, Müslümanları onlardan uzak tutmak istemiştir; çünkü onlarla temas kuracak ve dost olacak olurlarsa, onların etkisinde kalıp imanlarını yitireceklerini, İslamı terk edeceklerini ve kendisine karşı cephe alacaklarını düşünmüştür. Bu maksatla Kur'an'a biraz yukarıda belirttiğimiz gibi:
"Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar. İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır..." (K. 5, Maide Suresi, ayet 51)
şeklinde ayet koymuştur. Başka bir deyimle, Yahudileri ve Hıristiyanları birbirlerinin dostuymuş gibi göstermesinin nedeni, onların kendi aralarında birlik olup Müslümanları ayartacakları vehmine kapılmasındandır.
Gerçekten de Enes'in rivayetine dayalı bir hadisten öğrenmekteyiz ki Neccar oğullarından Hıristiyan bir kişi Müslüman olduktan sonra Muhammed'e vahiy katipliği yapmaya başlar. Fakat az zaman sonra İslamı terk edip Hıristiyanlığa döner ve etrafa:
"Muhammed bir şey bilmez. Yalnız benim kendisine yazdığım şeyleri bilir"
diye konuşmaya başlar.1 Çünkü Muhammed'in Hıristiyanlıkla ilgili bilgileri Tanrı'dan değil kendisinden aldığını görmekle, onun pey
1 Buhari'nin Enes'ten rivayeti için bkz. Sahihi Buharı Muhtasarı..., c.IX, s.308320, Hadis No: 1477.
gamber olmadığını ve peygambere yakışır şekilde davranmadığını düşünmüş ve eski dinine, yani Yahudiliğe dönmek istemiştir.
Yine tekrar edelim ki, Muhammed kendi çevresindeki Hıristiyanlardan İncil hakkında bilgiler toplarken şu veya bu nedenle Müslümanlığı kabul eden bazı Yahudilerden de Tevrat hakkında bilgiler edinirdi. Bu bilgilere dayalı olarak Kur'an'a, Tanrı'dan geldiğini söylediği "vahiy"leri yerleştirmeye çalışırken, biraz önce dediğimiz gibi, katiplerinden birinin İslamdan çıkması ve yukarıdaki şekilde konuşması, onu çok güç duruma sokmuştur. Bu tür sözlerin kendi taraftarlarını olumsuz şekilde etkileyeceğini hesaplamıştır.
Öte yandan Yahudileri kötülemek için bir de onların kendi aralarında: "Kur'an'a inanmış gibi görünelim ama onu gizlice inkar edelim, böylece Müslümanları dinlerinden çevirelim" şeklinde konuştuklarını söylerdi. Bu doğrultuda olmak üzere Tanrı'dan vahiy indi diyerek Kur'an'a, şu ayeti koymuştur:
"Ehli Kitab'tan bir kısım kimseler (dindaşlarına) dedi ki: '(Müslümanlara) nazil olana (Kur'an'a) siz de iman etmiş gibi görününüz; gündüzün evvelinde iman ediniz, (sonunda) inkar ediniz! Olur ki, o Müslümanlar da dinlerinden dönerler'" (Âli İmran Suresi, ayet 72).
Ve işte bu tür bir taktikle Muhammed, Yahudileri ve Hıristiyanları birbirlerinin dostu ve Müslümanların müşterek düşmanıymış gibi göstermeye çalışmış, onlarla teması yasaklamıştır. Oysa ki, biraz önce dediğimiz gibi Hıristiyanlar, kendi peygamberlerinin Yahudiler tarafından öldürüldüğüne inanmış olarak onlara karşı dostluk değil, düşmanlık beslemişlerdir.
Bu vesileyle şunu da ekleyelim ki Muhammed, sırf yukarıda belirttiğimiz nedenlerle, Yahudileri ve Hıristiyanları birbirlerinin dostu olarak gösterirken, yine kendi günlük siyasetinin icabı olarak on
ları birbirlerinin düşmanı olarak da göstermekten geri kalmamıştır. Böylece onların arasını açmak ve kendisine karşı birlik kurmalarına engel olmak yolunu seçmiştir. Bu düşmanlığı sağlayabilmek için başvurduğu taktik, İsa'yı ve İsa'nın anasını (Meryem'i) Yahudiler tarafından iftira ve saldırıya uğramış gibi göstermek olmuştur. Nitekim Nisa Suresi'ne koyduğu şu ayetler bunun kanıtlarındandır: "... Meryem'in üzerine büyük bir iftira atmalarından ve 'Allah elçisi Meryem oğlu isa'yı öldürdük' demeleri yüzünden (onları lanetledik). Halbuki onu ne öldürdüler, ne de astılar: fakat (öldürdükleri) onlara Isa gibi gösterildi. Onun hakkında ihtilafa düşenler bundan dolayı tam bir kararsızlık içindedirler; bu hususta zanna uymak dışında hiçbir (sağlam) bilgileri yoktur ve kesin olarak onu öldürmediler. Bilakis Allah (İsa'yı) kendi nezdine kaldırmıştır..." (Nisa Suresi, ayet 156158.)
Görüldüğü gibi bu ayetlerde, İsa'nın anası Meryem'in Yahudiler tarafından iftiraya uğradığı ve İsa'nın da yine onlar tarafından öldürülmek istendiği ve bu yüzden Tanrı tarafından lanetlendikleri bildiriliyor. Yorumcuların söylemesine göre yukarıdaki ayetlerde yer alan
".. .Meryem'in üzerine büyük bir iftira atmalarından dolayı..." (Nisa Suresi, ayet 156)
şekindeki sözler, Yahudilerin Meryem'e zina isnatında bulunarak Tanrı'ya küfür etmeleriyle ilgilidir. Güya Yahudiler, Meryem'in hiç kimse ile cinsi münasebette bulunmadan ve sadece Tanrı'nın işaretiyle İsa'ya hamile kalmasına inanmayıp ona zina isnat etmekle Tanrı'nın kudretini inkar etmişlerdir.
Yine Muhammed'in Kur'an'a koyduğu yukarıdaki ayetlere göre Yahudiler: "Biz İsa'yı öldürdük" demekle yalan söylemişlerdir, çünkü aslında onu öldürmek istedikleri halde öldürememişlerdir; Tanrı bu fırsatı onlara vermemiştir. Yorumcuların açıklamalarına göre, güya Tanrı İsa'yı Yahudilerin elinden alarak başka birisini İsa kılığına sokmuş ve işte Yahudiler, İsa'dır diye onu öldürmüşlerdir.2 Bazı yorumculara göre güya Yahudiler İsa'yı öldürmek maksadıyla bir gözetici tutmuşlar ve o gözetici İsa'yı gözetmek için peşinden gittiği bir sırada Tanrı İsa'yı gökyüzüne alıp gözeticiyi İsa şekline sokmuştur. Bunun üzerine Yahudiler onu yakalamışlar ve adamcağızın: "Ben İsa değilim" demesine inanmayıp onu öldürmüşlerdir. Bazı yorumculara göre güya İsa, Yahudiler tarafından yakalanıp öldürüleceğini anladığı zaman taraftarlarına: "Benim kılığıma sokulmaya razı olup Cenneti satın alacak olan kim var?" diye sormuş, bunun üzerine birisi: "Ben varım" deyince Tanrı bu adamı İsa'ya benzettirmiş ve İsa'yı da gökyüzüne almıştır. Ve bunun üzerine Yahudiler İsa'ya benzetilen kişiyi tutup öldürmüşlerdir.3 Dikkat edileceği gibi Muhammed, İsa'nın Yahudiler tarafından öldürülmediğine ve çünkü Tanrı'nın buna fırsat bırakmadığına dair bu ayetleri yerleştirirken anlatmak istemiştir ki "peygamberler insanlar tarafından öldürülemezler, çünkü Tanrı kendi peygamberlerini insanların saldırılarından korur. Kuşkusuz ki Muhammed, İsa'nın Tanrı tarafından ölümden kurtarıldığı örneğini verirken her şeyden önce kendisine karşı diş bileyen kişileri korkutmak istemiştir; yani demek istemiştir ki: "Beni öldürmek isteyenler şunu bilsinler ki Tanrı beni korur ve onları cezanlandırır."
Bütün bu yukarıda söylediklerimizden anlaşılacağı gibi Muhammed, Kur'an'a koyduğu ayetlerle, hem bir yandan Yahudileri Hıristiyanların dostu olarak (Maide Suresi, ayet 51) ve hem de düşmanı olarak göstermiştir (Nisa Suresi, ayet 156158). Ancak böyle yaparken Kur'an'a hem çelişkili ve hem de yanlış yeni hükümler koymak gibi bir yol izlemiştir.
2 Ayrıca Diyanet Vakfı'nın, Nisa Suresi'nin 157. ayetiyle ilgili yorumuna bkz.
3 Elmalılı H. Yazır, age, c.II, s.1516 vd
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder